23 Mayıs 2025 Cuma

Sıradanlığın Güzelliği

    



    Matt Haig'in Zamanı Durdurmanın Yolları isimli kitabında  şöyle diyor oradaki öğretmen: " Birini, özellikle de hiç ummadığım birini ne zaman kitap okurken görsem uygarlığın biraz daha güvende olduğunu hissederim." Özellikle de bahar aylarında bahçede top oynamak isteyenler kadar kitap okuyan öğrencilerde de bir artışın olduğunu görmek beni mutlu ediyor. Elinde kitabıyla koridorda yürüyen bir öğrenci gördüğümde kendi lise yıllarıma gidiyorum :)

    Lisedeyken özellikle de bahar aylarında fantastik kitaplar okumaya bayılırdım. Yaşadığım şehre yaz havası erkenden gelirdi. Çoğu günler okuldan eve geldiğimde bir süre evde kimse olmazdı. Evin en sessiz ve serin odasına geçer, kitabımı alıp dizimi kırarak kitabın bana sunduğu evrene adeta ışınlanırdım. Çok severdim bu sessiz saatleri. Öyle ki, annem geldiğinde kapının sesini dahi duymadığım anlar olurdu, annem bu anların bazen kendisini korkuttuğunu söyler halen. Nasıl dalıyorsam artık o evrene...

     Okuduğum kitaplarda sıradan yaşamı olan bir genç olurdu ve gelişen olaylarla birlikte bu gencin hayatı birden değişirdi. Ya sihirli bir kapı olurdu, ya büyücülük okuluna giderdi, ya bulunduğu şehre bir vampir ailesi gelirdi :))) Evet, Alacakaranlık serisi benim gözdelerimdendi. Kim bilir penceremi açık bırakırsam Edward benim odama da gelirdi belki... Ama benim yaşadığım yer sürekli yağmur alan, kapalı havası olan bir yer değildi. Tüh, Edward buraya gelemezdi ki :))) 

     Sıradan yaşamı birden değişen ve başka bir evrende çok güçlü bir yeteneği olan roman karakterlerini hep sevdim. Onların varlığı bana da böyle bir dünyaya geçişin umudunu verirdi sanki. Çünkü bilirsin, ergenlik döneminde bulunduğun yer, yaşadığın hayat ve buradaki insanlar en basit tabirle sıkıcıdır. Sendeki olağanüstü cevheri kimsenin keşfedemeyeceği bir yerdir yaşadığın yer. Ne garip, şimdi zihnimi biraz o günlere odakladığımda, kitap okuduğum odaya gidebilir, sokaktan gelen çocuk seslerini duyabilir, odamın tavanına yansıyan ışık huzmesini görebilirmişim gibi...

   Şimdi bu anlara gitmenin keyfini hala içimde duyuyorum. Ama değişen şeylerden de çok memnunum. Eskiden sıkıcı gibi gelen her şey şimdi en sevdiğim şeyler hale geldi. Sıradanlıktan keyif aldığım, rutini sevdiğim, bendeki güzel özelliklere şükredip beni zora sokan yönlerimi de olduğu şekliyle kabul ettiğim yaşlardayım... Başıma gelen olumsuz bir durumu ya da hissettiğim bir duyguyu arkadaşımla paylaştığımda onun buna benzer bir yaşantısını dinlemeyi, onun da benimle aynı karmaşayı hissettiğini duymak beni normal hissettiriyor. Zor olan yaşantımı kabullenmemi kolaylaştırıyor. Kendimi çaresiz hissettiğimde aslında yaşamdaki kontrol alanımızın ne kadar sınırlı olduğu gerçeğiyle yüzleşmek garip bir şekilde beni rahatlatıyor. Adını hatırlayamadığım bir dizide başroldeki karakter "Her şey benim yüzümden bu hale geldi." diyordu ve onun karşısındaki yaşça büyük adam da ona şöyle demişti: Sen kimsin ki her şey senin yüzünden olsun? :))) Bu sahne çok hoşuma gitmişti. Sahi biz kimiz ki? 

Lauren E. Bowman "Mutluluk" isimli şiirinde şöyle söylemiş:

" Mutluluk, birkaç kilo fazlayla barışmaktır.

Yorgun olmayı kabul etmektir.

Yaş almayı, yumuşamayı...

Yabani çiçek gibi değil, kök salmış bir meşe gibi olmaktır.

Mutluluk, sessizliğin içinde günlerce dinlenebilmektir.

Bir şey yapmadan, sadece var olmaktır.

Mutluluk, artık kendini küçültmemektir,

Bırakabilmektir.

Suçu, pişmanlığı...

Geçmişin yükünü ve geleceğin korkusunu...

Mutluluk, sadeliğin içindeki neşeyi keşfetmektir.

Küçük şeylerdeki güzelliği...

Gündelik olanda saklı gücü fark etmektir."


Magical Fantasy

10 yorum:

  1. Bugünü avareliğe ayırmıştım, trenle gittim küçük bi kasabaya, orada enfes bi dondurma yedim; kaldırıma atılmış masalarından birinde. Övgülerimi ihmal etmedim ve genç adamın yüzündeki gülümsemeye bayıldımmm. Özellikle fotoğraf makinesi almamıştım! Şimdi yazını okurken mutluluk adlı şiirde kaldım, gülümsedim. 2009'dan, adı "Mutlu Mutlu Mutluluk Yazdım" olan yazım aklıma geldi, ona gittim, yanaklarından öptüm... Çok ve gittikçe çoğalan mutlu bir gün senin yazınla birlikte mutluluğumun çoğalarak devam etmesine vesile oldu, çok teşekkürler:)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Bu yazınızı mutlaka okuyacağım. Ay çok mutlu oldum :)) Ayrıca yorumda bile olsa yine ne güzel anlattınız, tam bir hikaye anlatıcısısınız 🌸

      Sil
  2. Bazen bazı yazılarınız tam o sıralar aklıma bir esinti gibi uğrayan düşünceleri içinde barındırıyor :) Sahi, her şey bizim yüzümüzden olamaz ki... Bazen teslimiyete geçmek gerekiyor. Bırakmak ve ilerlemek için. Çok fazla yük taşıyınca değerli olmayız veya değerli olmaz hayal veya kırıklıklarımız. Her şey olduğu haliyle kalabilir ve böyle de değerlidir. Hoş bir yazıydı.

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sana bu şekilde hissettirip düşündürdüyse ne mutlu İlkay 🌸💕

      Sil
  3. Matt Haig'i yeni keşfettim bu kitaba da bakacağım

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Gece Yarısı Kütüphanesi bence daha güzeldi ama bu kitap da fena değil ☺💕

      Sil
  4. nefis bir yazı bu yaa. böyle geçmişinden yazsana arada sırada. kolpa şarkısı vardı, her şey senin yüzünden oldu :) sıradanken başka evrende kahraman olma bir manga türü, isekai animeleri bunlar :) eminence of shadows, mushoku tensei jobless reincarnation, tate no yüsha no nariagari gibi örnekleri var :) duygulu bir hayattan kesitler yazısı olmuş bu yazın :)

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. Sevgili Deep, çok teşekkür ederim🥰 Beğenmene çok sevindim ve evet sen de nostaljik şeyleri seviyorsun 🌸💕

      Sil
  5. Bahsettiğiniz kitabı okumuş ve bu alıntıyı beğenerek bir kenara not etmiştim, hoş bir karşılaşma yaşadık kendisiyle yazının başında :) Yazınızı okumak yıllar öncesinin sorumluluk gerektirmeyen bir yaz mevsiminde evin güneşi çok görmeyen, görse de güneşi çekilmiş bir odasının ferahlatan serinliğini hissettirdi, teşekkürler ^^ Edward varsa gelmiş de olabilir belki ağaçların gölgesinden bir yerden bakıp hissettirmemiş olabilir, üzmeyelim kendimizi :D

    YanıtlaSil
    Yanıtlar
    1. "Sorumluluk gerektirmeyen bir yaz mevsimi" tabiriniz ne kadar nokta atışı oldu :) Ve evet güneşi en az gören odayı seçerdim, çünkü o oda gerçekten en serin olanıydı :) Hahaha Edward geldiyse günlüğümü de okumuştur belki, o yüzden kaçmış olabilir :D

      Sil