Geçen gün yakın bir kız
arkadaşımla buluştuk… O kadar uzun zamandır görüşemiyorduk ki, aynı şehirde
olmamıza rağmen bunun mümkün olamayışı bazen beni de şaşırtıyor. Buluşacağımız
kafeye erken gitmiştim ve arkadaşım her zamanki gibi oradaydı. Onu görür görmez kocaman sarıldım. Ergenliğimizdeki
gibi kıkırdamaları da ihmal etmedik 😊Kız neşesi diyor ya Buket Uzuner, aynen öyle!
Oturur
oturmaz garson geldi, siparişlerimizi söyledik ve “ Lütfen bir süre bu masaya
uğramayın. Bir isteğimiz olursa biz sesleniriz.” Dedik, bölünsün istemiyorduk. Yeniden bir arada olmanın heyecanı geçince fark ettim arkadaşımın zayıfladığını. O canlı bakan gözler hala aynıydı, hep öyle bakardı arkadaşım; ama koyu halkalar
yeniydi. “Canım benim bende durumlar stabil. Seni merak ediyorum. Sen nasılsın?”
dedim.
Ve arkadaşım başladı anlatmaya…
Evliliğe doğru giden ilişkisinden ayrılmıştı ve henüz bunu kimseyle detaylı
konuşmamıştı. Başlarda tutuk olan konuşması, süre ilerledikçe açıldı
açıldı ve ben de onunla birlikte kızdım, üzüldüm, ne diyeceğimi bilemedim… Bir ara şöyle dedi arkadaşım: “ Neyi fark ettim biliyor musun? Üniversitedeki ilişkimde
de aynı şey oldu. Başlarda her şey çok güzeldi. Harika bir adam olduğunu
düşünürken zaman içerisinde onun beni kontrol etmeye çalıştığını, dengesiz
tavırlarıyla beni kaygılı birine dönüştürdüğünü fark edemedim. Başlarda kendimi
sevmeme neden olan adam, sonrasında kendime kızgınlık sebebim haline geldi. Belki
ben de sorunluyum, belki benim de onarmam gereken kısımlar var ve ben bunları
onarmadıkça bu tür adamları hayatıma çekmeye devam edeceğim.” Dedi. Bu cümlesi
bana öyle tanıdık geldi ki… Sahi sorun neydi?
Konuştuk, ağladık ve açıldıkça gülmeyi de başardık…Masadan
kalktığımızda üzerimizdeki yüklerin büyük bir kısmını da orada bıraktık.
Ayrılacağımız yere kadar konuşa konuşa yürürken umudun o inceden ruha sızan,
sarıp sarmalayan tadını aldım. İyi olacaktı arkadaşım, bunu biliyordum.
Arkadaşıma da söyledim bunu ve ne zaman buluşacağımızı bilemesem de “Kalbim,
iyi niyetli dualarım seninle..” dedim.
Arabayla
gelmediğime sevindim, çünkü yürümek istiyordum. Yürürken düşünmek…. Sahne
ışıklarının altında gibi hissiyatlarla başlayan bir ilişkinin bekleme odasında
kilitli kalma hikayesiydi bu… Kişiler değişse de hikayeyi biliyoruz aslında. Ve klik anları vardır ya hani,
insan bir aydınlanma yaşar, birdenbire bulmacanın tamamının ipucunu veren o zor kelimeyi
hatırlar… “ Büyümek dediğimiz, bunu daha önce gördüm
ve artık nasıl biteceğini biliyorum anlarıyla dolu…” demiş biri. Büyüyoruz ve
bazen büyümenin tadı çok tanıdık…
Edip Cansever'in şiiri aklıma gelir bu buluşmalarda.
YanıtlaSilO masada neler neler konuşulur...
Her zaman da söylerim bu şiiri. :)
''...
Adam masaya
Aklında olup bitenleri koydu
Ne yapmak istiyordu hayatta
İşte onu koydu
Kimi seviyordu kimi sevmiyordu
Adam masaya onları da koydu
...
Masa da masaymış ha
Bana mısın demedi bu kadar yüke
Bir iki sallandı durdu
Adam ha babam koyuyordu.''
Bu şiiri ben de çok seviyorum Yağmur :) Ne de güzel uydu duruma gerçekten 💕🌸
Siltürk erkekleri okumuşu da cahili de aynı :)
YanıtlaSilHahahaha Deep ya, çok güldüm :))
SilAltını çizerek, okurken hissettiğim ve içimdeki benlerden birinin bana söyletmek istediği cümleyi kuruyorum: Harika bir yazıydı tamam, ama bir film gibi aktı olan biten, iki aklı başında karakter tek bir sahnede, karşılıklı koltuklarda oturuyorlar ve izleyici de sanki sinema salonun bir köşesindeki koltuktan perdede olan bitenleri izliyor; mimikleri, sözleri satır satır duyuyor, yer yer tebessüm ediyor, olan biteni daha olgun ve tecrübeliymişcesine gülümseyerek izliyor, yorumluyor:))
YanıtlaSilVe sevgili Yağmur, o şiiri sevmeyenin kafasına taş yağdırırım ben:))
Sevgili Buraneros, biliyor musun bazen ben de aynen bir film sahnesi gibi dışardan izlediğimi fark ediyorum böylesi anları... Hatta belki o nedenle fonda da güzel bir müzik varsa değmeyin keyfime gibi bir durum oluyor :) Çok teşekkürler bu değerli yorumun için.
Sil